Bibliyoterapi
Paul François Gaspard Lacuria’dan Bir Seçki – Birinci Bölüm
Via Hygeia ‘Biblioterapi’ paylaşımlarımız kısa bir aradan sonra devam ediyor. Yaz tatilinden sonra yer verdiğimiz ilk seçki ‘Fransız Pisagor’ lakabıyla anılan Paul François Gaspard Lacuria’ya ait. Lacuria, 19.yüzyılın Fransız ezoterik ve felsefi ‘rönesans’ına önderlik yapmıştır. Yazıların devamı gelecek.
*
Çeviri: Nalan Özkan Lecerf
*
Paul Lacuria’nın ‘The Harmonies of Being
(Varlığın Armonileri)’ kitabından –
Sayı Hakkında
‘İnsanoğlunun geleceği iman ve bilimin birliğinde yatmakta olup, tüm gayret, değerli ve yararlı uğraşlar bu yönde olmalıdır. Bundan dolayı tin ve madde, gerçek ve fikir, iman ve bilim arasında ara türden bir varlık söz konusudur; bugüne kadar çok az sayıda insan bu gizemli varlığı kavrayabilmiştir. Ne sınırlı ne de sonsuz olan, ancak iki ucun arasındaki iletişimi kolaylaştıran bir varlık, yer ve gökyüzü arasında bilinçli bir alan; aynı zamanda hem maddi olmayan hem de maddeden yapılmış olan bir varlık; Tanrı gibi sonsuz olup madde gibi bölünebilen, aynı zamanda hem yaratıcıda hem de en az miktarda kullarda bulunan; dolayısıyla toplumun her şeyden çok istediği tin ve madde, iman ve bilimin birleşmesinde önemli bir rol oynaması gereken bir varlık: Bu varlık sayıdır.’
*
‘Sayı hiçliğin nedeni, ancak her şeyin ifadesidir. Sayı her şeyi ayırır; ayrım olmadan bilgi olmaz: dolayısıyla sayı her şeyin, zekanın bile şeklidir, çünkü onun aracılığıyla zeka kendisini anlayıp kendisinin farkına varabilir; o zaman onu zekanın kendisini içinde gördüğü, tanıdığı ve kendisine sahip çıktığı bir ayna olarak düşünebiliriz. Numara, gerçek ve fikir, tin ve madde, mutlak ve göreceli arasında ilişki kuran, evrensel bir arabulucudur; bu ilişki bilinir bilinmez, her taraf birbirine ışık tutar: Maddenin numarası bana tinin numarasını gösterir, tinin numarası bana maddenin numarasının sebebini verir, birbirinden artan bir ışık üretilir ve böylece Varlığa bazı gizemlerinin ortaya çıkmasına izin verilir.’
Kaynak: Paul Lacuria, ‘Les Harmonies de l’Etre’, Paris_1847. Birinci Cilt- önsöz, sayfa IX – XI.
*
Paul Lacuria’nın ‘The Harmonies of Being
(Varlığın Armonileri)’ kitabından-
40 Rakamı Hakkında
‘Kutsal çemberi oluşturan yedi özelliği incelediğimizde neredeyse her zaman her birine birer rakamın özel bir mühür gibi eşlik ettiğini gördük. Örneğin tüm bölünmelerin kaynağı olan iki rakamı var olmama fikrinden ayrılamaz. Varoluş fikri ancak üç ayrı terim aracılığıyla kendini tamamlar; kutsallık dokuz rakamını tezahür eder, 12 rakamı Kutsal Ruh’u – veya bütün ışığı – ifade eder. Zekadan yoksun yaşamın sadece altı yeti üretebildiğini gördük; dolayısıyla altı rakamı özellikle yaşamı tanımlar; özgürlük fikrini en iyi şekilde temsil eden rakam yediymiş gibi gözükür. Gerçekten de görünüşte yedi özelliği tezahür eden özgürlüktür, teyit sakramentinde Kutsal Ruh’un yedi lütfunu alan özgürlüktür, yedi görkemli çiçek gibi açan iyi ve etrafına yedi iğrenç şekli yayan kötülük arasında seçim yapması gereken odur.
Birlik Tanrı’da üç kez, her zaman kök saldığı Baba aracılığıyla tezahür eder. Baba varlığın köklü birliğidir; varlık, gelişimini tamamladığında birlik bu kutsallıkta ikinci kez ortaya çıkar ve Baba’nın şekilsel varlığının fikrini getirerek tüm bu gelişimi ilk birliğe götürür; sonsuzluk varlığın tüm sürekliliğini onu tek ve bölünmez cismin kalıbına atarak birlik içinde geri getirirken birlik sonunda üçüncü boyut olarak bize tekrar dönüş yapar. Dolayısıyla birliği ifade eden üç özellik vardır, yaşam, kutsallık ve sonsuzluk; ancak yaşam ve kutsallık halihazırda başka rakamlar tarafından tezahür edilmiştir, sonsuzluk ise bize eşlik edecektir. Yedi özelliği tanımlayan tüm bu rakamları topladığımızda kırk rakamını elde etmemiz ilginç değil mi?
Kırk rakamı kutsal kitaplarda o kadar çok tekrar edilmiştir ki, gizemli olmaması mümkün değildir. Tufanın yağmuru kırk gün sürmüş, Hz. Musa Sina’da kırk gün kalmış, İsrailoğulları çölde kırk yıl boyunca yolculuk etmiş, Hz. İlyas Horeb Dağı’na varmadan önce kırk gün yemek yemeden yürümüş; Hz. İsa 40 gün oruç tutmuş olup dirilişinden sonra kırk gün boyunca havarilerini eğitmiştir. Bu kırk rakamı ne anlama gelebilir? Öncelikle tufan ve oruçta bir arınma görüyoruz; vadedilmiş topraklara varışta ve İsa’nın göğe yükselişinde bir yolculuğun sonunu ve kurtuluşu görüyoruz; sonuç olarak Sina’daki Hz. Musa ve Horeb’teki Hz. İlyas ile Tanrı ile kurulan samimi iletişimi ve gerçeğin tezahürünü izliyoruz. Eninde sonunda bunların hepsi aynı şeyi ifade etmiyor mu? Çünkü ilk önce yargılayan ve cezalandıran gerçektir: ‘Sermo quem ego locutus sum, ille judicabit eum in novissimo die’ (‘O kişiyi son günde yargılayacak olan, söylediğim sözdür’ dedi İsa_Yuhanna-12)
İlk kilise konseyinde Aziz Pavlus ‘Arındıran gerçektir’ der. ‘Fide purificans corda eorum’ (Tanrı iman etmeleri üzerine yüreklerini arındırdı – Elçilerin İşleri_13). İsa’ya göre ‘Gerçek sizi özgür kılacak… Oğul sizi özgür kılarsa, gerçekten özgür olursunuz.’ (Veritas liberavit vos…Si ergo vos filius liberaverit vere liberi eritis_ Yuhanna 8). Oburluğun imanın zıddı olduğunu görmedik mi? İnsanı maddeden ayıran oruç onu iman veya gerçeğe götürür; sonuç olarak Yahudilerin kırk yıl boyunca yedikleri kutsal ekmek gerçeğin, göksel gıdanın sembolüdür.
O zaman 40 rakamı Tanrı’nın bütün bilgisine ulaşmak için çıktığımız basamakları ifade etmelidir; Tanrı’ya doğru adım attığımız yol O’na gitgide daha fazla nüfuz eder, kendini gitgide daha fazla tezahür ederek aynı yoldan da O bize doğru adım atar. Ayrıca Tanrı’nın farklı makamlarda edindiğimiz bilgisinin de farklı rakamlarla tanımlandığını görmedik mi? Kırk rakamı tüm bu rakamların toplamı olacaktır. Gerçekten de daha önce kutsal özelliklere iliştirdiğimiz numaraları – yaşam için 6, özgürlük için 7, ışık için 12, kutsallık için 9, bilgelik için 3, adalet için 2, sonsuzluk için 1 – topladığımızda kırk rakamını elde edeceğiz.
Bu ne kadar fevkalade bir şey! Bu mantıkla yola çıkarsak bu numaralar bir gökkusağın renklerindeki ışık gibi ilerlemektedir. Gökkuşağında ışığın kırmızı renkten doğarak Kutsal Ruhu’u temsil eden sarıya döndüğünü, orada en yoğun halini aldıktan sonra yedi rengin arasında en az parlayan mor rengine dönene kadar yavaş yavaş söndüğünü görüyoruz. Rakamların dizilimi 6, 7,12, 3, 2,1 olmakla birlikte 6’dan Kutsal Ruh’u temsil eden 12’ye kadar geliştiğini, sonrasında da moru ve sonsuzluğu ifade eden 1’e gerilediğini görüyoruz.
Dolayısıyla 40 rakamı Aziz Augustine’nin dile getirdiği gibi ‘Gerçeğe olan yolculuğumuz, cennete giden yolumuz, ard arda doğayı ve bu muazzam yaşamı öğrendiğimiz aydınlık iz’i ifade etmektedir. Aziz Pavlus’a göre ‘Onda yaşıyor ve hareket ediyoruz; Onda varız’. (In ipso enim vivimus, movemur et sumus_Elçilerin İşleri-17). Sonsuzluk, onun ruhumuzun derinliklerinde ışıldayan fikri, varoluş ve var olmama gibi büyük ayrımın içinde varlıkların ayrımı, özgürlüğün yüce yetki ve görevleri, kutsallığın mükemmeliği, ışık ve sevginin mucizeleri, bunların hepsi sonsuzluğun yüce birliğinde dinlenecektir.
Bu yolda ilerleyişimizi desteklemek ve bize yön vermek için melekler eşlik eder; Yakup’un merdiveni tarafından sembolize edilen bu gizemli mervideni yukarı ve aşağı çıkarlar. O, yer- ve gökyüzünü birleştiren güzel ve aydınlık merdiveni gördüğünde 40 basamak saymış olmalıdır.’
Kaynak: Paul Lacuria, ‘Les Harmonies de l’Etre’, Paris_1847. İkinci Cilt- 348. – 351. sayfa
*
Orijinal Fransızca
ve
*
Bu şaheserden verdiğimiz alıntıların devamında ikinci bölüm olarak Lacuria’nın 1981 yılında Robert Amadou tarafından yayınlanmış Atlantis dizisinin İngilizce ve Türkçe çevirilerine yer vereceğiz.
***
Bir yanıt yazın