Bibliyoterapi
Azizüddin Nesefi – Yolun Aşamaları Hakkında
‘The Journey within’, artwork by Nalan
*
Çeviri: Nalan Özkan Lecerf
‘Seyyah’ın hedefini ve yüce arzusunu öğrendikten sonra dervişler bana sordu: ‘Yol nedir? Kaç aşamadan oluşur?’
Ah derviş! Eğer biri Tanrı’ya giden yolculuğunun kaç aşamadan oluştuğunu sorarsa bil ki hiç bir aşama yoktur; bir tane bile! Ne mi diyorum? Bir yolun bile olmadığını!
Ah derviş! Senden Tanrı’ya bir yol yoktur, ne boylam ne de enlem olarak. Sadece bir nokta vardır. Ve doğru tutumda bulunan insanoğluna Tanrı’nın bilgisi bir bilgenin tek bir söylemi ile verilir. İşte o söz: ‘Tanrı’nın yolu tamdır.’
Ah derviş! Senden Tanrı’ya bir yol yoktur. Varsa da, sen o yolun kendisisin. Kendini parlat, böylece mesafeyi kaldırabilirsin. Bil ki, var olmak sadece Tanrı’ya aittir.
‘Bir ayağın egonun üzerinde olsun, diğeri ise Arkadaşın yolunda; herşeyde Arkadaşı gör – Başka neye ihtiyacımız var ki!’
Seyyahların mola verdiği aşamaları ve her birine denk gelen inançları hatırlatacağım, çünkü onları bilmek büyük bir yarar sağlar.
Ah derviş! Dünyada çeşitli dinler ve dağılmış inançlar olsa bile, hepsi on seviyede barındırır. Ayrıntılı olarak bu on seviyeye yer vereceğiz. Onların bilgisi büyük yarar sağlar.
Bu, seyyah için O’nun içinde yaptığı yolculukta Tanrı tarafından verilen takdir gibidir. Bu, bilgeler için müridlerin öğretim ve eğitim sürecinde her birinin kusurunu bilmek ve onları doğru bir şekilde şifalandırmak için sunulan bir araç gibidir. Yine de iyi bir dinleyici olmak yeterli değildir, çünkü dinlemekten bilmeye giden yolculuk uzundur. Her bir aşamada, her bir aşamanın uyumunu ve uyumsuzluğunu gerçek anlamda bilmek üzere seyyah mola verir; ve bu noktadan ileriye doğru adım atarak gelişimini sürdürür.
Ah derviş! İnsanlar büyük bir hata yapıyor: Duydukları herşeyi bildiklerini hayal ediyorlar; ve tekrar ettiklerinde, onu başardıklarını hayal ediyorlar. Her bir aşamadan Tanrı’ya bir yol vardır.
Seyyah hangi aşamadan ayrılırsa ayrılsın – eğer ki kurallara uyarak uzun ve zorlu yolun üstesinden gelirse – hedefine ulaşır. Bu aşamaların hiçbiri diğerinden önce veya sonra gelmez, ayrıca yolun hangi aşamada açıldığı da önemli değildir, çünkü tüm insanlar taklitçidir.
Duyduklarına inanırlar. Gün boyu birbiriyle çatışırlar, her biri gerçeğe tek başına sahip olduğunu iddia eder.
Uzun ve zorlu yolu tamamlayan, kutsal bilgiye erişen seyyah bu aşamaların hiçbirine ait değildir – hedefe varmıştır. Herkesle barış içindedir. Hedefine ulaştığında seyyah bu aşamalardan hangilerinin uzak, hangilerinin yakın ve hangilerinin hedefinin kendisi olduğunu bilir. Tanrı’nın bilgisi, bunu iyi bil, sayısız işaretlerle farkedilebilir. Bu noktada konuşma değersizdir. Burada önemli olan sembolleri deşifre etmektir.
Tanrı’ya ulaşan ve onu bilen seyyah için Tanrı’ya giden yolculuk sona ermiştir. Öncelikle bu dünyanın tüm varlıkları ile barış içindedir. Tanrı’yı bildikten sonra gerçeği, gerçeğin bilgeliğini bilen ve gören kimse için Tanrı’daki yolculuk sona ermiştir. Herşeyi bilir ve edinmesi gereken daha fazla bilgi yoktur. Peygamber (Selamet onun üzerine olsun) gerçekten Tanrı’ya ulaşmıştır, Tanrı’yı bilmiştir – O, bu kelimelerle dua etmiştir: ‘Tanrım! Bize her şeyi olduğu gibi göster!’.
Böylece seyyahlar her bir aşamada bir kanuna ve bir kurala göre konuşur.
Ah derviş! Yolun içinde yolculuğa çıkan yüzbin seyyahın arasından ancak bir tanesi Tanrı’ya varır, Tanrı’yı bilir. Tanrı’ya varan, Tanrı’yı bilen yüzbin seyyahın arasından ancak biri şeylerin gerçeğini ve bu gerçeğin bilgeliğini bildiği ve gördüğü bir noktaya varır. Diğerleri hala yoldadır.
Ah derviş! Yüksek ahlaki güce sahip olmalısın. Hayatta olduğun sürece meşgul ol, çünkü Tanrı’nın bilimi ve bilgeliği sınırsızdır!
Eğer seyyah gerçek anlamda zengin kaynaklı, anlayışlı ve adanmış ise, sevgi, içtenlik, tutarlılık, sadakat, açıklık, öz-gözlem ve ketumluk ışıldıyorsa – o zaman on aşamaya erişmiştir: ‘Başarım sadece O’na bağlıdır, kendimi O’na veriyorum ve kendimi O’nun merhametine teslim ediyorum.’’
*
*
English Translation
of some of the treatises
of the ‘Book of the Perfect Man’
in a translation by Lloyd Ridgeon
***
Bir yanıt yazın