Bibliyoterapi
Louis Ménard-İsis’in Örtüsü
‘Island of Philae’. Aquarelle by Franz Christian Gau-1819.
In the ‘Akademie der Bildenden Künste’ in Wien.
*
Çeviri: Nalan Özkan Lecerf
*
‘Tanrı’nın bilgeliği bir karanlık ve isimsiz bir kaos ile örtülüdür,ancak bazen çok saf bir ışık gibi parlar. İnsanın bilgeliği bir seher ve bir şafak gibi olup, bu iki kutup arasında gidip gelir.’
Louis Cattiaux, ‘The Message Rediscovered’,
XIV.Bölüm, Mısra 8′.
**
Hermes: Feneri yere koy, Asclèpius; bu sığınağın yeraltı girişini sadece ikimiz biliyoruz, artık güvendeyiz.
Asclèpius: Beni gecenin bu vaktinde neden Filai tapınağının mahzenlerine getirdin, Trismegistus? Bana son gizemleri mi aktaracaksın, inisiyasyonumun sonuna mı geldim?
Hermes: Tat ile Ammon Syèna’nın (Asvan) rahipleri tarafından katledildikten sonra yeryüzündeki tek dostum ve sadık müridimsin Asclèpius. Sadece beni ilgilendiren bir tehlikenin öngörüsüyle Rahip olarak görevlerimi devretmem gerektiğine, bunun zamanı çoktan geldiğine dair bir uyarı aldım. Senin adın Hermes olacak ve onları bulduğunda müritlerin Tat, Asclèpius ve Ammon adını taşıyacak. Kutsal dörtlü tamamlansın ve böylece bir nesilden diğerine kutsal bilimin mirasını aktarsın.
Asclèpius: Senin bana yaptığın gibi terk edilmiş bir çocuğa kol kanat germedikten sonra korkarım ki bu dilek yerine gelmeyecektir, Trimegistus; Hristiyan Mısır’ın ortasında nasıl bulabilirim bir müridi?
Hermes: Biliyorum, Asclèpius, kehanetleri öngören kitaplarımızın önceden bildirdiği o kötü günleri yaşıyoruz. Tanrıların kültüne adandığından dolayı onlar tarafından sevilen bu kutsal topraklar, Mısır, hürmetsizliğin okulu haline geldi; çocuklar babalarının dinini ayaklar altına alıyor. Korkak insanlar tarafından kolayca kabul edilen Kral Theodose’un ölümcül fermanından sonra tanrıların heykelleri yıkıldı ve şimdi kilise olarak hizmet eden tapınakların duvarlarındaki freskler çekiçle işlendi ve kireçle örtüldü. Sadece kutsal Filai adası hala antik bilgeliği barındırıyor, ancak korkarım ki onun son iki sadık hizmetkârı olan bizler de bu yüce sığınağı terk etmek durumunda kalacağız. Bu yüzden sana Nil’in kaynağına, hürmetsizliğin sana erişemeyeceği çöllere doğru taşıyacağın kutsal bir hazineyi emanet etmek istiyorum. Sıklıkla İsis’in örtüsünden bahsetmedim mi?
Asclèpius: Hiçbir ölümlü elin şu ana kadar kaldırmadığı, üzerinde yeryüzünün tüm çiçeklerinin parlayan renklerle, gökyüzünün tüm yıldızlarının altın parıltılarla işlendiği o olağanüstü örtüden birçok kez bahsettin. Ancak ben bu muhteşem örtüyü hiçbir zaman görmedim, tam tersine, sözlerinin anlamını kavramaktan aciz olduğum bir bilmece olduğunu düşündüm.
Hermes: Bu anahtarla abanoz ağacından yapılmış olan şu büyük sandığı aç. Beni inisiye eden ve üstadım olan bir önceki Hermes onu Serapis tapınağının yıkıldığı zaman, İskenderiye kütüphanesini yerle bir eden alevlerden kurtarabilmeyi başarmıştı. Tüm ulusların ve her şeyden önce atalarımızın kutsal kitaplarını içeriyor: Kral Menkera’nın ilaveleriyle ‘Işığa Tezahürler Kitabı’nı; yüce Ramses’in savaşlarını ele alan Pentaour’un şiirlerini; Thoth Trismegistus’un güvenilmez veya sahte tercüme edilmiş kitaplarını değil, Thoth’un sütunlarına kutsal karakterlerle işlenen oymaları aynen yansıtan orijinal metinlerini. Ayrıca Yunanistan’ın en kadim şairlerinin kadim koleksiyonu mevcut: Homeros ve tüm epik seriyi teşkil eden Hesiodos, Parmenides ve Empedokles; Orfe’nin ilahilerinin ilk koleksiyonu; Alkaios, Stesichorus ve lirik türünün diğerleri gibi nadir olan şairler; Ptolemaios Hanedanı tarafından Atinalılardan ödünç alınan trajik türünün orijinal kopyaları. Bunun dışında Berossus ve Sankhuniathon tarafından danışılan ve kopyalanan Keldani ve Fenike kitapları var. Yahudilerinin Yasası ve kehanetleri, hatta Kudüs rahiplerinin İncillerini oluşturmada kullandıkları ve Yahudilerin şimdi kaybettikleri Adilin Kitabı ve IAO’nun savaşlarını içeren kitapları mevcut. Son olarak da Brahmanların ve Rahibin kutsal kitapları, Büyük İskender’in seferinden sonra ilk lagidler (ç.n. İskender’in yakın generalleri) tarafından İskenderiye getirilen vedalar ve Avesta.
Asclèpius: Bu sandık paha biçilmez bir hazine barındırıyor Trismegistus, ancak İsis’in örtüsüyle nasıl bir ilişkisi var?
Hermes: Bu kitaplar dini vahyinin ilk biçimlerini içeriyor. Burada kendi bakireliğinin baharındaki insan zekâsı birçok sembol aracılığıyla şeylerin doğası hakkındaki ilk sezgileri tercüme etti. Her bir ulus çiçek ve yıldızlarla bezenmiş olan bu süslü örtünün bir parçasını sevgiyle ördü. Konuşma düşünceyi tercüme ettiğine göre değişmeyen gerçek, görünümlerin değişen oyunuyla kendini tezahür ediyor. Bu yüce İsis’in gizemli örtüsüdür. Erken insanlığın masum gözü için şeffaftı; kollarında salladığı çocuktan hiçbir şey gizlemiyordu evrensel ana. Yaşlanan ırklar için geçilmez oldu, hiçbir ölümlü göz onu kaldıramaz. Göksel ışıklar akşamın gölgesinde soldu, doğa kendisini sükûnete sarıyor ve kehanetleri bize suskun kalıyor. Elbisesinin çiçeklerini birer birer parçalayıp inceliyoruz, ancak yaşam analizden kaçıyor, şeylerin kaynağı ve sonu bilimin gözünden sıyrılıyor. Bizler sadece atalarımızın konuştuğu ancak artık anlamadığımız sembollerin o gizemli dilini sorgulayarak değişken kaderimizin sırrını idrak edebiliyoruz. Dini geleneklerin bu kutsal mirasını muhafaza edelim, Asclèpius; bu geleceğe aktarılması gereken geçmişin mirasıdır. Şimdi dünyaya açılan karanlık asırlardan geçerek yeni şafağın ilk güneş ışınlarına lekesiz bir şekilde tekrar görünsün!
Asclèpius: Şimdi girmek üzere olduğumuz karanlık geceyi dağıtacak olan ışığın yeniden doğuşunu öngörebiliyor musun Trismegistus?
Hermes: Yeryüzünde biten ve sürünen, suda yüzen ve havada uçan her şey gelişiminde güneşin periyodik devrimini takip ediyor Asclèpius. Zekâ ve bedenlerdeki hareketin kaynağıdır. İnsanın doğum ve ölüm arasındaki hayatı gün ve gecenin değişimlerini, yıl içerisinde mevsimlerin sırasını örnek alıyor. Ulusun tarihi insan hayatının inişli çıkışlı marşını yeniden üretiyor. Bir tuz küpünü kırdığımız zaman onun sonsuz temel küplerden oluştuğunu gördüğümüz gibi, tümü her bir parçasının büyütülmüş imgesidir. Bu yüzden canlı olan her şey gibi ulusların da mevsim ve saatlerinin aynası olan büyüme ve çöküş dönemlerinin olması doğaldır. Gençlik sabah saatleri ve bahar, ergenlik yaz ve öğle saatleri, yaşlılık ise sonbahar ve akşam saatleri gibidir. Bu ardışık dönemlerden sonra gece ve kışa benzeyen ölüm geliyor. Doğada olduğu gibi tarihte de kıştan sonra baharın, geceden sonra şafak vaktinin geleceğine inanmalıyız.
Asclèpius: Bir ulusun ölümüyle neyi kastediyorsun Trismegistus? Eğer yabancılar tarafından köleleşmesinden bahsediyorsan Mısır Kambises’in zamanından beri ölüdür.
Hermes: Fetih ölümle değil, esaretle karşılaştırılabilir Asclèpius. Fethedilen uluslarda her zaman krallara itaat edenlerle kendini yönetme alışkanlığına sahip olanların arasında ayırım yapmalıyız. Yunanistan’ın cumhuriyetleri Romalılar tarafından ele geçirilmesiyle Homeros’un sözünü hatırlıyoruz: Köleleşen insan ruhunun yarısını kaybediyor; Mısır için üstadının Ramses veya Kambises, Ptolemaios veya Sezar’ın olup olmadığı önemli değil. Ulusların ölümü farklıdır; insanın ölümüne benziyor ve aynı işaretlerle tanınıyor. Ruh sevdiği bedenden ayrıldığında insanın hayatı sona eriyor: ulusların ruhu onların dinidir; tanrılarını reddeden ulus, ölü bir ulustur. Hristiyanlığın zaferinden bu yana olan budur, sadece Mısır’da değil, Roma İmparatorluğu’nu oluşturan tüm uluslarda. Onların yerini yeni uluslar alacaktır. Konstantin tarafından Bizans’ta kurulan imparatorluk, her ne kadar ismini sürdürse de, Roma İmparatorluğu değildir; yeni bir imparatorluk olup, kendi kaderini yaşayacaktır. Galya, İspanya, İtalya şimdiden barbar ırklar tarafından işgal edildi. Mısır’ı aynı kader bekliyor, Thoth’un kehaneti yakında gerçekleşecektir.
Asclèpius: Ölümün varoluşun sadece bir makamı olduğunu sıkça dile getirdin Trismegistus. Atalarımız ruhun ölümsüzlüğüne ve göçüne inanırdı. Aynı zamanda uluslar ölümün ötesinde soylarında yeni bir hayat bulmalılar ve sen az önce yeniden doğuştan bahsettin.
Hermes: Mısır yeniden doğacak, ancak geçmişte olduğu gibi zekânın yüce merkezi olmayacak, çünkü bu merkez zaman içinde hareket edip, gökyüzündeki güneş gibi doğudan batıya doğru gidiyor. Mısır’da yeni bir ırk hükmedip, yeni bir kült için tapınaklar inşa edecek; ancak yılların devriyle birlikte tapınaklar harabelere dönüşecek ve atalarımız tarafından dikilen abide zamanın açtığı yaralardan ziyade insanın dinsizliğinden ötürü bozulmuş bir şekilde de olsa kalacak. Yeni imparatorluklar geceye, molozlarının ortasına ve çölün kumuna, Teb’in direklerine ve Memfis’in piramitlerine giriş yapacak.
Asclèpius: Eski Mısır’ın ruhunun o ırak asırlarında ne olacak?
Hermes: Biliyorsun ki ruhlar eterde yaşıyor, bulutların bölgesiyle yıldızların bölgesinin arasında. Oradan kutsal etkilerini yayıyorlar. Ancak nasıl ki güneş mağaralarda saklanarak ışınlarından saklanan kimselere sıcaklığını ve ışığını dağıtamıyorsa, unutulan ölüler karşılıklı olarak yaşayanları da unutur. Onlar sadece onları düşünen ve onlara dua edenler için var olur. Bir oğulun babasının anısına gösterdiği saygı gibi gelecek geçmişin derslerini bir araya getirirse, kadim ulusların düşüncesi bir ışık feneri gibi geleceği aydınlatır; ancak Thoth’a göre öyle bir zaman geldi ki, bizler karanlığı ışığa, ölümü yaşama tercih ediyoruz. Kadim Mısır kabristanın derinliğinde uyuyabilir; bilim onu canlandırdığı zaman gizemli dilinin sırrını onu hararetle sorgulayan kimselere açığa vurmak için bir yol bulacaktır.
Asclèpius: Belli belirsiz bir ses yaklaşıyor bize Trismegistus; korkarım ki sığınağımız keşfedilecek; hala zaman varsa savakları açacağım.
Hermes: Niye ki, Asclèpius? Bırak kader yerine gelsin; birlikte ölmek daha iyidir… Gitti ve beni duymuyor artık. Ses yaklaşıyor, silahların çarpışması, acele atılan adımlar, ölüm sesleri. Ona katılayım. Ancak geri dönüyor. Yaralandın mı oğlum?
Asclèpius: Ölüyorum, baba. Yollarını kapatmak için çok geçti. Onlar şimdi yeraltı yolunda kanımın bıraktığı izi takip ediyor. Ölüyor; psikopos Theodorius, ardından rahip ve askerler giriyor.
Theodorius: Bu yaşlı adamı yakala ve ellerini bağla, ancak hayatını bağışla. Tanrımız kanın dökülmesini yasaklıyor.
Hermes: O halde bu genç adamın kanını neden döktün?
Bir bölük komutanı: İsyan ve dinsizlik suçtur. Putların tapınaklarını kapatma emrini duyuran fermanın üzerinden şimdi altmış yıl geçti. Filai’de Demon tarafından son bir yalancının tutulması Mısır için bir utançtır.
Bir rahip: Bu mağaralarda sakladığın hazineyi bize teslim et ve bizler hak ettiğin cezayı görmezden gelelim.
Hermes: Bu genç adamın hayatını geri almak için sana verirdim; ancak onu öldürdüğün için benim sırrım onunla birlikte ölecektir.
Bir asker: O zaman öl ve seninle birlikte sahte dinin bu yeryüzünden silinsin.
Hermes: Bu cevabı bekliyordum ve beni yakalayan ele şükranlık duyuyorum.
Bölük komutanı: Abanoz ağacından yapılmış olan bu sandığı kıralım; hazine içinde olmalı.
Hermes: Hepsi sizin; lazım olabilir; çocuklarınız için saklayın.
Theodorius: Ne, sadece papirüs tomarları mı? Şüphesiz büyü içeren kitaplar bunlar: Onları yakalım; çocuklarımızın İlahisi var, bundan başka bir şeyi okumalarına gerek yok. En kısa sürede, yarın, bu tapınak arındırılacak ve gerçek Tanrı için kutsanacak.
Hermes: Thoth’un kehaneti şimdi gerçekleşti; yüce gece şimdi dünyayı ele geçiriyor. Sizler atalarınızın tanrılarına küfredip, yüzyılların çalışmasını kendiniz yok ediyor, barbarlara bir iş bırakmıyorsunuz. Sonunda onlar gelip bizden intikamını alacaklar; dinimizi yasakladığınız gibi onlar da sizlerin dinini yasaklayacaktır. Mısır ellerini köleliğin zincirlerine sunacaktır. Gelecekte Batı’nın uzak diyarlarından tapınaklarımızın harabelerini görmek için yolcular geldiğinde ve tüm ulusların atasıyla öğretmeni olan bu güçlü ırkın soyunu aradıklarında, Nil’in alüvyon kaynaklarında ölülerimizin dinlendiği toprağı kazan ve atalarının tabutlarını satmak üzere mezarlarını kırıp açan çakal insanları göreceklerdir. Ölüyorum, tanrılar beni müridim ve son dostuma kavuştursun. Kutsal ayinlerimize göre sahte eller ölü bir dinin son iki rahibini gömmeye gelmeyecek, ancak teslim olan ruhlarımız birlikte atalarımızın ruhlarının yaşadığı parlak âlemlere doğru uçacaktır.’
***
Bir yanıt yazın