Bibliyoterapi
Damla Denize Düştüğünde – Emir Abdülkadir el Cezayiri ve Allah’ın Benliğinde yok oluş yahut erime.
Emir Abdelkader during his captivity in the Amboise Castle in 1853.
A painting by Jean-Baptiste-Ange Tissier
*
Türkçe çeviri: Emir Abdukadir İnanç
Varlıkta Allah’tan başka bir şey yoktur!
‘Bununla beraber hiç bir beşer için kabil değildir ki Allah ona başka suretle kelam söylesin, ancak vahyile veya bir hicab arkasından ve yahud bir Resul gönderip de izniyle ona dilediğini vahyettirmesi müstesna, çünkü o çok yüksek, çok hakimdir” (Kuran-I Kerim 42:51 , Elmalılı Hamdi Yazır meali)
*
“Her insan İnsan olduğu ölçüde büründüğü halin hakikatlerini idrak edebilir; zira hikmet ve ilmin yurdu gönüldür, kalptir. Üzerinde peşi sıra yansıyıp görünen geçici ve fani şeyler için ayna her neyse, var olduğu hallerin hakikatleri için gönül de odur. Gelgelelim her suret aynada olduğu gibi görünmez ve bunun birçok sebebi olabilir. İlk sebep aynanın kendi suretini etkileyen bir kusurda yatıyor olabilir. Örneğin aynanın yapıldığı demir (1) her zaman yeteri kadar döndürülüp, şekillendirilip, parlatılmamış olabilir. İkinci sebep aynanın sureti yerli yerinde olsa bile aynanın kararıp pas tutmasından ötürü ilk hali kadar parlak ve iyi yansıtır durumda olmayışında yatıyor olabilir. Üçüncü sebep aynanın üstünde görüntüsü yansıyan eşyanın aynanın o eşyaya göre doğru yere konulmamasından dolayı eşyanın aynanın arkasında kalıyor olmasında yatıyor olabilir. Dördüncü sebep ayna ve yansıttığı eşya arasında bir perde olduğunu farz eder. Beşinci sebep eşya aynada yansıyor olsa bile eşya ve yansımasının birbirleriyle eşleştirilememesi yüzünden aranılan görüntünün aynanın hangi köşesinde bulunduğunun bilinmemesinde yatıyor olabilir.”
*
Abdülkadir bu metni 1846’da kaleme almıştı. 1864’te artık yükselişindeki son safhaya, fenafillaha, yani benliğinin Allah’ta yok olması haline, erişmekteydi. Artık dervişliğinin başındaki kendinden geçme yani vecd hali yerini, katrenin denize ulaşması gibi, kendi benliğinden geçerek, O’nun benliğinde mahvolması haline bırakıyordu. (2)
Bir’le birleşme iki ayrı benlikten oluşmadığı gibi iki ayrı varlıktan da oluşmaz: Kendini gerçekleştirme ya da bu birleşme merkezi tek olan tüm varlığın birliğinde olup biter. (3)
*
Çevirmenin Notları:
1. Abdülkadir bu cümlede belki tüm bir seyr-ü sülük’ü özetliyor olabilir. Kuran-ı Kerim’den şu üç ayete bakmanızı öneririm: Hadid:25, Muhammed:31, Ra’d:17.
2. Meyer, Hyde, Muqaddam ve Khan tarafından kaleme alınan, Bilmen Yayınlarına ait Gönül Hekimleri kitabı sf 139 el Kahhar ilahi isminin açıklamasından şu parçayı da aktarmak isterim: “Bunu Hz. Musa ve yanan çalı hikayesinde açıkça görebiliriz. Sonunda, kazanılmış benlik yanıp kül olur. Hz Musa’nın, Allah’ın bu ateşiyle ilişkisinin birkaç aşaması vardır. Önce yanan bir çalıdan bahsedildiğini duyar ve buna ilm-i yakin ismi verilir. Sonra yanan çalıyı görür. Buna ayn-el yakin denir. Bu durum, kişi gerçekten gördüğü ve kesinliğini özü ile deneyimlediği zaman olur. Özünüz, ayn’ın özü ile iletişimde bulunur. Mutasavvıflara göre üçüncü aşama, Hz. Musa’nın ateşe atlaması, ateş tarafından yutulması ve yutulurken de ateşin kendisi olmasıdır. Bu, hakk-el yakin ismi verilen son aşamadır. Ateşin kendisi olmaktır.” Konun daha şiirsel bir anlatımı için Bab’Aziz filminden şu sahneyi seyredebilirsiniz.
3. Esasında böyle bir hadise ne olacak ne de bitecek bir şey. Olup bitmek deyiminin çağrıştırdığı hareketi ifade etmek adına içimden gelen şu imgeyi paylaşmak isterim: Kuzey Kutbu’nda bir yaz gününde güneşin tam batacakken yeniden yükselmesi gibi, bkz Geceyarısı güneşi.
*
Orijinal Fransızca
*
*
*
***
Bir yanıt yazın