Bibliyoterapi
Georgios Gemistos Plethon – İnsanın İki Tabiatı Hakkında
Medieval miniature of the philosopher and mystagogue George Gemistos Plethon.
*
Çeviri ve notlar: Emir A. İnanç.
‘İnsanlar arasında en yüce ve müşterek gaye, herkes onu aynı yaşam biçimiyle arıyor olmasa da, mutluluktur [1]. Onun nerede aranacağını ve hangi davranışlar sonucunda ona ulaşılacağını detaylı olarak, hükümsüz veya tartışılabilir fikir ve önermelerle değil; ancak, doğruluğu herkesçe kabul edilen üç belite dayanan fikir ve önermelerle izhar ettik. Bu belitlerin ilki tüm eşyanın esası, atalarımız arasında Zeus (Jüpiter) diye anılan yüce Tanrı’nın sonsuzca iyi olduğu ve O’nun mümkün olan en ulu olabilmesi adına hiçbir mükemmeliyetin O’ndan eksik olmadığıdır. İkinci belit özler ve özlerin hasıl oluş usulleri arasında bir ilişki bulunmasıdır [2]. Sonuncu olarak üçüncü belit farklı varlıkların amellerinin özleriyle ve özlerinin de amelleriyle [3] belirli bir ilişki içinde olduğudur.
Bu esaslar tesis edildiğinde, ilk esas bize, diğer önemli hakikatlerle beraber, kâinatın Zeus’la ebedi olarak beraber var olduğunu [4], bu muhteşem birliğin sonsuza kadar değişime uğramadan keyfiyetinde ve aslına uygun verilen suretinde sağlam kalacağını açığa çıkarır. Öyle ki en ulu iyiliğin bizatihi esası olan bir Tanrı’nın emek üretmeyeceği ve iyiliği ortaya koymayacağı düşünülemez olurdu. En üstün iyi diğer varlıkların iyiye katılmalarını mutlaka sağlamalıdır; şayet bunu hakkıyla becerip emeğini ürettiğinde ne bu üretimini yarım bırakabilir ne kudretinin altında bir emek üretebilir, ne de mükemmeli mümkün olan bir emekten daha az mükemmel bir emeği üretebilir. Zira Zeus tesis edilen düzende bir şey değiştirirse, değiştirdiği andan itibaren veya sonrasında kendisinin evrenle olan birliğini şu an olduğundan aşağı kılacağı aşikardır. Bu bütünün en küçük bir parçası bile değiştirildiğinde, mizacının değiştirilmeye uygun olmaması durumunda veya değiştiğinde mizacının alışılageldik halinden farklılaşması durumunda, suretinin değişmeden kalması imkansızdır; çünkü, tüm parçalar aynı halde kalmadığı sürece aynı suretin varlığını sürdürmesi imkansızdır.
İkinci esas ilahi varlıkların oluşumuna ve doğasına bir miktar ışık tutar. Zira tüm varlıkların özü üç düzen içinde pay edilmiştir: bunlardan ilki her zaman kendisi olarak kalan ve özü değişmez tabiattır; bir sonraki daimî ancak zamanda değişen tabiattır; sonuncusuysa ölümlü tabiattır. Her özün kendine özgü ve tabiatıyla uyumlu bir hasıl oluş usulü olması gerektiği için yaratılışın ilk düzenini tüm eşyanın esası Zeus’a tahsis ediyoruz. Yaradılışın ikinci düzenini cevherler düzeninde ilk olan ve meşru kardeşlerinden bazılarının ona emeğinde yardım ettiği Poseidon’a (Neptün) tahsis ediyoruz. Sonucu olarak yaradılışın üçüncü düzenini Zeus’un oğullarından ilk gayrimeşru oğlu olan Kronos’a (Satürn) [5] ve Poseidon’un en kudretli oğlu güneşe tahsis ediyoruz. Kronos kendisi gibi gayrimeşru olan kardeşlerinden, Güneş de seyirlerindeki usul bozukluğundan dolayı ismi ‘gezegenler’ olan meşru kardeşlerinden tüm emeklerinde yardım alır.
Üçüncü esas İnsan’ın biri hayvani ve ölümlü, diğeri ölümsüz ve tanrılara benzeyen iki tabiattan müteşekkil tabiatını açığa çıkarır. İnsan bazen hayvanlara bazen de tanrılara yaraşır amellerde bulunduğu için bu iki türlü amelle ilişki içinde olan uygun cevherleri bu amellere tahsis etmek gerekir. Bazı insani ameller Tanrılarınki gibidir ve açıkça en önemli olanlarıdır. Hakikatte Tanrılar için, temel eylemi Zeus’un sezgisi olan, varlıkları tefekkürden daha önemli bir uğraş olduğu söylenemez. Öyleyse İnsan varlıkları tefekküre dalabilir ve hatta Tanrıların erişebileceği son menzil olan Zeus’un sezgisine bile katılabilir. İnsanın sahiden Tanrılarınkine benzer, onların üretebildiği gibi eserler üreten ve onlarınki gibi, Tanrıların cevheri ölümsüz olduğundan, ölümsüz bir cevhere ihtiyacı vardır. Kudreti sınırlı ve noksan olan bir varlık kudretine son ve sınır olmayan bir varlıkla gerçekten başka nasıl karşılaştırılabilir? Öyleyse birkaç itibarlı Üstadı takiben gösterdik ki İnsan’ın mutluluğu onun Tanrılarla olan akrabalığına layık amelleri yerine getirmesinde yatar. Bu kitabın amacı paylaştığımız hikmetlere kulak verenleri bir insanın en çok mutlu olabileceği kadar mutlu etmektir.
İnsanın iki tabiatın terkibi olduğu gerçeğini inkâr edilemez başka bir esasla ispatlayacağız. Bu esasa göre hiçbir varlık yoktur ki kendiliğinden yok oluşuna doğru gitsin. Aksine tüm varlıklar hayatını sürdürebilmek ve korumak için gayret eder. Kendine ölümü veren insanları gördüğümüzde anlarız ki kendini öldüren ölümlü parçamız değil; ancak, ondan daha üstün, bedene yapışık ve bedensiz var olamayacak tüm ölümlü türlerin aksine bedene tabii olmayan ve bedenle ölemeyecek bir parçamızdır. Eğer bu parçamız bedene bağlı olsaydı bu şiddette aşırılığa (intihara) ya da daha azına dayanmazdı. Kendine has bir özü olduğu için ölümlü parçasıyla yaşadığı, kendiliğinden varlığını sürdüren olağan hayatının artık faydası olmadığına karar verdiğinde bu parçamız bedeni yabancı bir varlık gibi öldürür ve böylece kendisini külfetli ve tatsız bulduğu ortağından kurtarır.
Biri ölümsüz, diğeri ölümlü iki tabiatın İnsanda harmanlanmasının, Zeus’un evrensel ahenge yönelik emrine müteakip, bizi yaratan Tanrılar tarafından yapıldığını düşünüyoruz. Tanrılar tüm eşyanın iki unsurunun, ölümlü ve ölümsüz özün, aralarına yerleştirilmiş insan tabiatında birleşmesini istediler. Bilfiil bütün ve eksiksiz olabilmesi için evrenin ölümlü ve ölümsüz iki unsuru bir araya getirilmiş ve kaynaşmış olarak içinde barındırması gerekliydi. Bu sebeple evren kopuk ve ayrı değil, tam bir sistem oluşturur. Zira birbirlerinden çok farklı şeyler temas ettikleri sınırlarda birleşebilir; ölümlü ve ölümsüz öz birbirlerine temas ettikleri berzah olan insan tabiatında birleşir. Eğer İnsandaki ölümlü parça sürekli ölümsüz parçasıyla bir olursa kendisi de, ölümsüz tabiatla daimi birlikte olarak, ölümsüzleşir. Ölümsüzleştiğinde insan ölümlü ve ölümsüz tabiatlar arasındaki berzah olmaktan çıkar ve vasfıyla Tanrıların seviyesine yücelir [6]. Eğer ölümsüz tabiat ölümlü tabiatla bir anlığına bir olur ve geri kalan zamanda ondan kopuk kalırsa ölümlü ve ölümsüzün birlikteliğinin sonu gelir ve bu birliktelik kalıcı değil, oluştuğu gibi bozulan, bu şekilde genel ahengi de bozan, geçici bir birliktelik olur. Geriye söylenecek tek bir şey kalıyor: iki tabiatın birlikteliği kısmen ve geçici olarak var olur ve beden yok olduğunda iki tabiat da yeniden bağımsız hallerine geri dönerler. Bu iki tabiatın bir araya gelmesi ve birbirinden ayrılması tüm ebediyette durmadan devam eder.’
*
Notlar
[1] Kaynak Fransızca metinde bahsi geçmese de büyük ihtimalle kaynak metindeki Fransızca ’bonheur’, yani ‘mutluluk’ ifadesi Antik Yunanca’dan ‘eudaimonia’ ifadesinin çevirisidir. Eudaimonia erdemli davranış ve tavırların inşası ve hayata geçirilmesiyle süregelen ve sürdürülen bir edim ve beraberinde oluşan neşe, kaygusuzluk, sükunet gibi hallerin bütünüdür.
[2]Usul kelimesi musikide bir eserin icrasına ait ölçüyü ifade eder. ‘Mode’ kelimesinin de benzer bir kökü var (etymonline.com). Usul kelimesinin bu anlamının uyum, ahenk, harmoni temalarıyla birlik içinde bulunuyor olması Plethon’un da bahsettiği yaratılıştaki evrensel uyum ve ahengi ifade etmeye yardımcı oluyor.
[3] Amel: bir maksatla yapılan iş, eylem, fiil (Kubbealtı Lügatı)
emek ve ‘labor’ kelimelerinin kökleri semantik olarak benzeşiyor
i. (Eski Türk. emgek “zahmet, eziyet” < emge-mek “eziyet çekmek”)
from Latin labor “toil, exertion; hardship, pain, fatigue; a work, a product of labor,” (etymonline.com)
Labor aynı zamanda doğum sürecine delalet eder. Misal: she is giving labor. Bunu farketmemi sağlayan Aleks Kalenderoğlu’na teşekkürler.
[4]Ebedi olarak beraber varolmak: burada görünenin ve özün birliği ifade edilmektedir. Öz ve görünen arasındaki kırılmaz bağ Zeus’un isimleriyle de ifade edilebilir. Roberto Calasso Zeus’un isimlerinden bir tanesinin phanaios, yani görünen veya tezahür eden olduğunu diğer bir isminin de pankrates ganous yani ‘sıvı parlaklığın hükümdarı’ olduğunu söyler. Calasso ganous’u şöyle tasvir ediyor: ‘bir cevher, bir his, bir ışıma’ ve ekliyor ki Zeus diğer 12 Olimpos tanrısı gibi ganous’tan meydana gelmiştir. Zeus kendine ve diğer tanrılara ganous’la suret vermiştir. Görülüyor ki Zeus’un özü ve görüntüsü arasında derin bir bağ var.
Öz ve görünenin birlikteliği Anadolu’ya hiç de yabancı değildir: ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol! (Celalettin Rumi)
[5]Ders kitaplarında Kronos’un Zeus’un babası olduğu anlatılmaktadır. Burada yer alan baba-oğul ilişkisinin tersine çevrilmesi derin bir anlam taşır.
[6] (ﺑﺮﺯﺥ) i. (Ar. berzaḫ)
1. Dar geçit.
2. coğ. İki karayı birbirine bağlayan ve iki yanı su olan dar kara parçası, kıstak
(Kubbealtı Lügatı)
Berzahtan gecip Tanrı’ya yücelmek zor:
İki denizi birbiri ile karşılaşacak (birbirine kavuşacak) şekilde akıttı.
İkisi arasında berzah vardır, ikisi birbirinin sınırını geçemez. (Kuran 55:19-20)
İsa köy kent dolaşarak öğretiyor, Yeruşalim’e doğru ilerliyordu. Biri O’na, “Ya Rab” dedi, “Kurtulanların sayısı az mı olacak?” İsa oradakilere şöyle dedi: “Dar kapıdan girmeye gayret edin. Size şunu söyleyeyim, çok kişi içeri girmek isteyecek, ama giremeyecek…(Luka 13: 22-30)
… bir güce sahip olmadan geçemezsiniz (Kuran 55:33)
***
Bir yanıt yazın