Bibliyoterapi
Eflatun’un Devlet’i: Güç Zamanlarda Filozof Kalabilmek
Lo Scarabeo-Mantegna çizgelerinden ‘Hikmet Aşkı’ ve ‘Fukara’.
*
Çevirmen:
Emir Abdülkadir İnanç
*
Socrates Adeimantus’a konuşuyor.
Sokrates: Çoğunluk her güzeli ve hakikatini tek tek göğüslemek ve bunlara tekabül eden çokluğu kabul etmek yerine sadece Güzel’in hakikatini göğüsleyebilir ya da onu olduğu gibi kabul edebilir mi?
Adeimantus: Hiçbir şekilde edemez.
Sokrates: Öyleyse çoğunluk filozof (bilgeliğin aşığı) olamaz.
Adeimantus: Olamazlar.
Sokrates: Bu yüzden felsefeyi yaşayanları kaçınılmaz olarak kabul etmezler?
Adeimantus: Kaçınılmaz olarak.
Sokrates: Ve beraberinde çoğunluğu hoşnut etmek isteyen tüm bireyler de felsefeyi yaşayanları kabul etmezler.
Adeimantus: Açıkça.
Sokrates: Durum böyleyken gönülden filozof olan biri için felsefeyi bozmadan, namına uygun olarak yaşayabilmesi adına bir çıkış yolu görebiliyor musun? Önceden söylediklerimizi bir düşün: çabuk zekalılık, hafıza, cesaret ve gönlünü güzele dönmek filozofun tabiatına ait özelliklerdi.
Adeimantus: Evet.
Sokrates:Böyle bir çocuk tabiatıyla öteki çocuklardan ayrılır, özellikle de bedeni gönlünü ağırlayabilecek nitelikteyse.
Adeimantus: Nasıl öyle olmasın?
Sokrates: Bu çocuk yaş aldıkça ailesi ve yurttaşları kendi işleri için ondan istifade etmek isteyeceklerdir.
Adeimantus: Tabiki.
Sokrates: Böylece ona ilgi ve alaka göstererek gönlünü hoş etmeye, tatlı sözlere başvurarak sahip olacağı güçten pay elde etmeye çabalarlar.
Adeimantus: Her halükarda böyle olur.
Sokrates: Peki filozof tabiatlı kişi zengin, eli ayağı düzgün, yakışıklıysa ve namı yüce bir şehirden geliyorsa, çevresindekiler onu bu şekilde kuşattığında ne yapacaktır? Kuru beklentilere kapılacak, hem kendini hem de başkalarını idare edebileceğine inanmayacak mıdır? Sonunda nefsini yüceltecek, boş gurur ve bilmişlikle dolup taşacak, izandan yoksun olmayacak mıdır?
Adeimantus: Kesinlikle öyle olacaktır.
Sokrates: Bu kimsenin yanına bir genç adam (ç.n kouros, yani genç adam, Antik Yunan’da erdem sahibi ermiş / eren olarak anılabilir) gelir ve ona bulunduğu durumun hakikatini; muhtaç olduğu anlayıştan yoksun olduğunu, bunu elde etmek için köle gibi çalışması gerektiğini güzellikle belirtirse, çevresini saran tüm bu süs püs ve kopukluğun içinde o gence kulak verebilecek midir?
Adeimantus: Kulak verebilmekten uzak olacaktır.
Sokrates: Asil tabiatı ve felsefeye olan gönül bağı sayesinde bir şekilde o gence kulak verebilse bile, onu kendi çıkarları için kuşatanlar sence ne yapacaktır? Onun felsefeye dönmesine engel olmak için ellerinden geleni yapmayacaklar mıdır? Ona bulunduğu durumu bildiren genç hakkında olur olmaz hikayeler uydurup, dava ederek onu hem kişisel, hem kamusal alanda sindirmek için yapmayacakları şey var mıdır?
Adeimantus: Kesinlikle yoktur.
Sokrates: Öyleyse filozof tabiatlı bir kimsenin felsefeyi yaşayabilmek için ne imkanı vardır?
Adeimantus: Hiçbir imkanı yoktur.
Sokrates: Öyleyse filozof tabiatlı birinin eğri yetiştirilmesi halinde tabiatına ait özelliklerin ve zenginlik gibi sahip olduğu imkanların onu felsefeyi yaşamaktan alıkoyan sebeplere dönüştüğünü söylemekle yanlış yapmış olmadığımızı görüyor musun?
Adeimantus: Evet görüyorum, ve bu söylediğimiz doğruydu.
Sokrates: Zaten ender bulunan bu en güzel tabiatın bozulup, berbat olmasına vesile olan ve onu en güzel işlerin peşine düşmekten alıkoyan yollar işte bunlar. Bir topluma ve fertlerine eğri yetişip, etrafındakilere aldandıklarında en büyük kötülüğü veya özlerine uygun olarak yaşadıklarında en büyük iyiliği getirecek kimseler bu güzel tabiatlı kimselerin arasından çıkar. Tabiatı kırılgan ve uçucu olan kimselerden insanlara ve topluma ne büyük bir iyilik ne de büyük bir kötülük gelir.
Adeimantus: Bu söylediğin çok doğru.
Sokrates: Felsefeye en yatkın olanların ondan ayrı düşmesi halinde, felsefe çorak ve bekar kalır ve ona eş olmaya yatkın kimseler onsuz bozuk ve hakikatsiz hayatlar sürdürürler. Onların boş bıraktığı yeri felsefeye yakınlarının korumasından yoksun bir yetim olarak yaklaşan, onu aşağılayan ve ona yaraşmayacak kimseler doldurur. Felsefeyi suçlayanların onu eleştirmesinden sorumlu olanlar bunlardır. Onunla alışveriş edenlerden bazıları gereksiz kimselerdir ve çoğunluğu yaptıklarının karşılığında ağır cezalara çarptırılmayı hakkeder.
Adeimantus: Evet, aynen böyle söyledik.
Sokrates: Kendi zanaatlerinde son derece becerikli ve bilgi sahibi olan diğer küçük insanların, güzel isim ve sıfatlarla donatılmış felsefenin bekar kaldığını görünce, bir mahkumun hapisten kaçıp bir tapınağa sığınması gibi kendi pratiklerinden felsefeye sıçradıklarını söylemek akla uygun olur. Düşmüş olduğu zavallı hale karşın felsefe bu pratiklere göre daha asil ve yüce ruhludur. Bedenleri zanaat ve emeklerinin soncunda tahrip olmuş, gönülleri de bu edimlerinin mekanik doğası gereği tutulmuş ve bozulmuş olsa bile, tabiatı kusurlu insanlar felsefeye sahip olmayı arzularlar. Bu kaçınılmaz değil midir?
Adeimantus: Kesinlikle kaçınılmazdır
Sokrates: Böyle bir adamın hali tam da hapisten yeni çıkıp, varlığa kavuşmuş; kendini bir damat gibi yeni ve güzel elbiselerle donatıp, patronun kızıyla evlenmek üzere olan kel bir teneke tamircisinin haline benzemiyor mu?
Adeimantus: Tıpatıp aynılar.
Sokrates: Böyle bir evlilik nasıl evlatlar doğurur? Gayrimeşru ve niteliksiz olmazlar mı?
Adeimantus: Öyle olmak zorundalar.
Sokrates: Felsefi eğitime uygun olamayanların felsefeye yakınlaşıp, onunla alçakça düşüp kalkmaları hakkında ne diyeceğiz? Nasıl düşünce ve kanılara sahip olacaklar? Düşündükleri ve kandıkları değersiz ve gerçek bilgelikten uzak; ancak, doğru gibi görünen, alımlı safsatalar olmayacak mı?
Adeimantus: Bu kesinlikle doğru.
Sokrates: Demek ki, Adeimantos, felsefeyle beraber olmaya layık insanlar küçük bir azınlıktır. Bunlar asil ve aslına uygun yetiştirilmiş, uzaklara sürülmüş, süs püs ve kopukluğun kötü etkileriyle bozulmayarak felsefeye bağlı kalmış kimseler, ya da küçük bir şehirde doğmuş; ancak, onun idari ve siyasi işlerini küçümseyip, onların ötesini gören asil ruhlu biridir. Bu gruba kendi zanaatlerine gönül vermeyip, filozof tabiatlı oldukları için felsefeye geçen birkaçını da ekleyebiliriz. Felsefede dostumuz Theages gibi kalanlar da olabilir. Her şey Theages’i felsefeden uzaklaştırmaya zorlarken sağlık durumundaki bozukluk onu siyasetten kaçırıp felsefeye bağladı. Benim ve benden önce pek az kimsenin durumundaysa daimonik bir nişane beliriverdi- sadece kendiliğim bende tecelli etti. Ancak bu küçük azınlığın üyeleri felsefenin ne kadar tatlı ve kutsal olduğunu tadarlar ve aynı zamanda çoğunluğun çılgınlığını, kamu işlerinde yer alanların akıl almaz davranışlarını, toplumda müttefik olup beraberce adaletin yardımını arayabilecekleri kimsenin olmadığını; hatta yaşadıkları şehre, arkadaşlarına ve kendilerine yararlı olabilmeden önce, vahşi hayvanların arasına düşmüş, zulmetmekte onlara katılmak istemeyen; ancak, onlara kaba kuvvetle direnmekten aciz bir adam gibi ölüp gideceklerini tek kelimeyle görürler. Tüm bunları hesaba katarak usulca yaşar ve kendi çalışmalarını sürdürürler. Bir toz veya dolu fırtınasından korunmak için küçük bir duvarın ardına saklanan biri gibi etrafındakilerin bütünüyle yozlaşmış olduğunu gören filozof yaşamını adaletsizlikten ve kopukluktan uzak sürdürüp; hayattan ümit, saflık ve memnuniyetle ayrılmakla tatmin olur.
*
Orijinal Mantegna çizgelerinden ‘Hikmet Aşkı’ ve ‘Fukara’.
Bir yanıt yazın