Bibliyoterapi
‘Amaç ve Dilek’-Yazar Annie Lou Staveley
Michael Smyth’in Anısına
*
8 Mart 2013 yılında ilk kez yayınladığımız Bayan Staveley’in harika yazısını tekrar paylaşıyoruz. İlginizi çekip içinde bulunduğumuz bu dönemde işinize yarayabilir.
*
Çeviri: Nalan Özkan Lecerf
‘İnsanlar amaçlarını ifade etmekte ne kadar zorlandıklarını sıkça dile getirirler. Nedeni bir fikir, bir düşünceden başlamalarıdır. Amaç bir fikir olmayıp, düşünce düşünceyi içerir. Amaç, duygu-artı-düşünce olmalıdır. Bir resimden başla – bir duygudan.
Bir amaç, dilekle – neyin olmasını dilediğinle – başlamalıdır. Bir yumurtayı düşün. Etrafında sert bir kabuğu olan, küçücük, büyüyen bir noktaya sahiptir. Söz konusu nokta, büyümesi için ihtiyaç duyduğu şeylerle çevrilidir. Merkezde yer alan nokta, ne olabileceğiyle ilgili hayaller kurar. Ancak dileği zayıf olup, hapishanesi olan koruyucu kabuğa karşı etkin değildir. Büyüme potansiyeli olan bu nokta ve kabuk aynı seviyede kaldığı sürece yumurta uykudadır. Bu seviye, bizim seviyemizdir.
Yinede dileğin sihirli bir bileşeni vardır. Tin olduğundan daha yüksek bir boyuta erişip, oradan yardım ve güç alabilir. İçindeyken bile hapishaneden kaçabilen dilek, yumurtanın büyüyen noktası canlanmadıkça, rahatsız olmaya başlamadıkça etkisizdir. Gerçek bir yumurtada rahatsızlık dışarıdan – güneş ışınlarından, ilkbaharın gelişinden – gelir. Ancak insanoğlu var olma dileğini paylaşmaya başlamalı, onun farkına varmalı ve bunun sonucunda dileğe çabanın ağırlığını katabilmek için etkinleştirilmelidir. Dilek sayesinde yukarıdan gelen yardım paylaşılmalı ve gerçekleştirilmelidir.
Bugüne kadar kabuk tarafından korunarak büyüyen nokta, çekirdek, potansiyel varlık, kısıtlanmış hisseder ve kabuğu bir hapishane gibi algıladığından onu iter. Hiç kimse ona ne yardım edebilir ne de etmelidir. Bu görevi kendisi başarmalıdır, aksi takdirde ölür. O, son derece kırılgan ve zayıftır. Kabuk ise sarsılmaz, kalın, esneklikten yoksundur. İnsanlar, karşı konulmaz güçle sarsılmaz nesne karşılaştığında neyin olup biteceğini tahmin etmeye alışkındır. Bir tohum çimlendiği, bir yumurtadan çıkıldığı vakit bu daima olur. Hiç kimse herhangi bir bireyin, tohumun veya yumurtanın ne hale gelebileceğini önceden bilemez. Aynı şekilde bir insanoğlunun var olma dileği uyanırsa da onun ne hale gelebileceği kestirilemez. İçimizden bazıları bu noktaya erişebildiyse de, sonucun önceden bilinmesi hiçbir zaman mümkün değildir. Sonuç, ya beklenen var olma sürecinin yavaş bir şekilde devam etmesi, ya da belirli bir noktada yaşanan başarısızlıktır.
Gurdjieff, Doğa’nın yapmadığı şeyi bizim de yapmadığımızı, ancak yaptığımız şeyi de bilinçli bir şekilde yerine getirmeye çalıştığımızı söyler. Şimdi yumurta ve tohum örneğinden uzaklaşalım, kendi deneyimlerimize dönelim ve içimizde canlanan, belki uyanan bilincimizde gelişmeye başlayan bir şeyden örnek bulmaya çalışalım. Bugüne kadar rüyalar aleminde uyuyan beni koruyan o kalın kabuğu nasıl hissederim? İçimde bir şey canlanır. Rüya alemim rahatsız olmaya başlar. Artık tatmin olmam, ancak hapisteyimdir. Hangi yöne esnesem de, esneklikten yoksun hapishaneyle karşı karşıya gelirim. Bazen ona kişiliğim, bazen ise mekanikliğim derim. Ancak adı ne olursa olsun, ondan kaçmanın yolu yokmuş gibi gözükür. Her bir yanım çevrilidir. Bir yanım kaçmayı, diğer bir yanım ise güvende olmayı, korunmayı, sessiz ve huzurlu bir şekilde rüya görmeyi devam etmeyi diler. Ancak bazılarımız, bunu yapamayacağımızı bilir. Olduğumuz gibi kaldığımız sürece değişemeyiz. Olduğum gibi kalmaktan vazgeçmezsem, değişmem gerektiği gibi değişemem. Rahatsızlık defalarca geri döner – Hayat kapımı çalar, uyanma vakti gelmiştir, görülmesi gereken bir iş vardır. Bana uymayan bir hapiste kilitli kaldığımdan dolayı görevimi verimli bir şekilde yerine getiremediğimi gittikçe daha çok fark ederim. O artık küçük gelir.
Zayıf cenin gelişmeye devam edecekse, kabuk veya mekanik hayat kırılmalıdır. O, korku dolu bir endişe ve istekli bir heyecan arasında kararsızdır. Yol kenarı, o noktaya kadar gelebilen, ancak devam edemeyen ceninlerin cesetleriyle kaplıdır. Var olma dileği, güvende olma duygusundan daha az veya onunla aynı oranda güçlüydü. Yine de var olma yoluna devam eden birkaç kişi var, onlar sormaya başlıyor: Bu hapisten nasıl kaçabilirim – kendim olan bu hapisten? Var olabileceğime veya olduğuma dair rüya artık beni tatmin etmiyor. Hapis, gittikçe daha az katlanılır bir hal alıyor, kendimi aldatmak daha zor geliyor.
Burada insanoğlu bir amaç belirlemelidir. Dilek üzerine kurulu olan bir amaç. Verimli olabilmesi için dilek, bilinçli bir amaca dönüştürülmelidir. Yumurta, kutsal plan, güneş ışınlarının gücü, ilkbahar tarafından dönüştürülür. Kutsal plan, yaratıcının dileği olup, varoluşun evrimi için dile getirilmiştir. Ancak yumurtanın veya tohumun aksine, insanoğlu kendini ve içindeki yerini bulmalıdır. Onu bekleyen yardımın mevcut olmasına rağmen, bizzat kendisi iletişime geçmelidir. Bu noktada yalnızdır. Nasıl ki ağrılı bir şekilde kabuktan çıkan civciv ona yardım etmeye çalışan birisi olduğunda ölürse, insanoğlunun cenini de evrimin bu noktasına geldiğinde ölür.
Bu tehlikeli bir noktadır şüphesiz, yönünü kaybetmek çok kolaydır. Tamamlanması gereken birçok süreç, kaçınılması gereken tehlikeler, yükü atılması gereken bagaj fazlalığı var. Kendi kendime yapamam – ve bunu benim için yapacak olan kimse yoktur.
Burada söylenebilecek çok şey var, ancak belki tek bir şey yardımcı olabilir. Amacını, yukarıda, ileride olana yönelt. Artık geçmişini düzeltmeye vakit harcama, zaten düzeltemezsin. Tüm deneyimlerinin toplamı, onların özüsün. Buradan başla. Kendi yıldızına bak, olman gerektiğine. Buradan gelen ışık neyin – aynı anda değil, azar azar – dönüştürülmesi gerektiğini sana gösterecek. Ancak geriye bakmaya devam edersen, Lut’un karısının kaderine katlanmak zorunda kalabilirsin. Veya Orfeus gibi, en çok sevdiğini, Eurydice’ini yok edebilirsin.
Bunu uygulayabilmek için, günden güne nasıl ilerleyebiliriz? Bir kere özlem dolu bir amacının olmasını dene. Kafa yoracağın ilk şey: Özlem nedir? Neye özlem duyarım? Amacımı bununla, küçük ama gerçek bir şekilde, nasıl ilişkilendirebilirim? Amacın gerçekleştirilebildiği ölçüde küçük olmalıdır.
Neredeyse en önemli şeyi unuttum. Korkma. Etrafından olup bitenlerden, sana olanlardan, korkma. Plan güzel.’
Bir yanıt yazın