Bibliyoterapi
Robert Fludd’un‘De Astrologia’ adlı yazısından- Eserin kendisi ‘Utriusque Cosmi Tractatus’

Robert Fludd,
a portrait by Frans Pourbus the Younger,
in the Welcome Library, London.
*

*
Çeviri: Nalan Özkan Lecerf
*
IV bölüm. Çoğu Astroloğun Yanlış Kehanetlerinden Doğan Sonuçlar
Birçok uygulayıcı hata yapar; yanlış çözümleriyle sadece kendilerini değil, onlara danışmanlık almak için gelenleri de kandırırlar. Bu yüzden, her ne kadar belirli ve gerçek kanıtları temel alsa da, Astroloji bilim gibi değil daha çok yanıltıcı ve aldatıcı bir sanat olarak değerlendirilir.
İftiraya uğrayanlara bilimin kendisinin değil onu uygulayanın hatadan sorumlu olduğunu belirterek kısa bir cevap vermek isterim. Çünkü genellikle hiçbir şey bilmeden veya asgari düzeyde bilgiye sahip olarak bu bilgiyi profesyonel anlamda kullanıyorlar.
Günümüzde çok az bir sayıda bilgece astrolog, başka bir deyişle birçok vaatte bulunan ancak çok azını gerçekleştiren hatta hiçbirini yerine getirmeyen bu bilim ve onun gizemleri konusunda cahil olan çok büyük bir şarlatan sürüsünden sıyrılan küçük bir azınlık vardır. Bunun nedeni astrolojinin Kabala’dan doğmuş olmasıdır. Kadim İbraniler ve Mısırlılar tarafından bulunmuş olup, onlara geleceği görme konusunda olağanüstü bir yeti ve geçmişi hatırlama becerisi kazandırmıştır. Yusuf bunu ‘Yahudilerin Tarihi (Antiquities of the Jews)’ adlı eserinin başından sonuna kadar doğruluyor, hatta bunun önce Adem tarafından bulunduğunu ve sonrasında geliştirildiğini iddia ediyor. Eğer mükemmel ve tam anlamıyla bilinseydi, ilkeleri gökyüzünün hareketleri, gezegenlerin görünümleri ve onların döngülerinin süptil hesaplaması kadar kesin olduğu fark edilirdi. Ancak kadim bilgece astrologlar özel gizemlerini bir peçeyle örtüp aptalları ve buna layık olmayanları* bu bilgiye kör ettiler (* not: Herkes Transcendental Astroloji’ye inisiye olamaz, bunun için doğuştan birkaç işarete sahip olmak gerekir). Alt basamaklarda yer alan Astroloji filozoflarının yaptığı simyacıların Felsefe Taşıyla yaptığıyla benzerdir. Hermes ve diğer Simya ile ilgilenen Filozoflar birbiriyle çelişiyor gibi göründüğünde alegori, parabol ve kelime oyunlarıyla konuşuyorlar. Biri x’in şu anlama geldiğini açıkladığında diğeri şiddetle aksini iddia ederek x’in başka bir anlam taşıdığını söylüyor. Bu şekilde öğrencileri aldatıyorlar ve uygulayıcıların çoğu istenen sonuca varamıyor. Astrolojideki aldatmaca için daha doğru bir neden bulunmamaktadır; onu kötü bir şekilde öğrenip kafa karıştırıcı ve yanlış bir şekilde uygulayanları biliminden şüphe ettiriyor.
Yıldızların Alt Dünyayı etkilediği doğrudur, ancak aynı zamanda Tanrı’nın bu Alt Dünya’da sadece temel Elementlerin değil aynı zamanda canlı ile canlı olmayan Elementlerin arasında da bir düzen kurduğu kesindir. Şeytanın kendisi ne geçmişi ne de geleceği başka bir yolla bilemezdi – Kutsal Metinler Mens’in işlemlerine katılmadığını taahhüt ediyor – Dolayısıyla tüm olayları yıldızların hareketlerinden anlaması veya eterik alanlarda altın harflerden okuması gerekiyordu. Uzun zamandır bunun üzerine çalıştığı ve dünyanın varoluşundan beri Yıldızları gözlemlediği ve onlar sayesinde Tanrı’nın Doğadaki İradesini anlamayı başardığından kendini (şeytan) Evren’in en büyük Astroloğu zannedebilir.
Ustanın sesindeki tonlamayla onun irade ve niyetini anlayan bir hizmetçiden farklı davranmadı. Ancak ona söylenene kadar Ustasının düşünceleri hakkında cahil olan hizmetçi gibi ne Tanrı’nın gizemlerine ne de metafizik çalışmasına giriş yaptı.
Astroloji tüm bilimlerin en yüksek mertebesi olup Yaratıcıya yaklaşıyor; kesinlik konusunda sağlam duyuruyor, ancak uygulayıcıları nadiren yanıltıcı peçeler altında saklanmış, çelişkili söylemlerin karanlığında boğulmuş olan gerçeği çıkartabiliyor.
*
V bölüm. Astrolojiyi Kınayanlar Hakkında
Bazı insanlar vardır ki yıldız bilimini tamamen görmezlikten gelmektedir. Hatanın karanlığına derin bir şekilde saplanmış olup sadece duyularıyla algıladıklarını kavramaktadırlar; bu yüksek makamlarda tahmin etmenin meşru olmadığını savunarak Tanrı’nın vekillerine ait olan söz konusu bilimin uygulanmadığını görmek isterler, Yaratıcının sırları içinde titizlik ve ayrıntılara odaklanan büyük bir dikkatle arama yaparlar. Bahsedildiği gibi başkaları ise Astroloji’nin bir bilim değil, anlamsız bir sanat olduğunu ve tamamen yanlış yönlendirdiğini bahane ederler.
Bir önceki bölümde kendilerine cevap verdik. Onlara komşu olan diğerlerini de şüphelerini gidermek üzere ‘General Treatise of the Macrocosmos’un önsözüne yönlendiriyoruz. Onu dikkatlice okuyup bu tarz duygulara sahip olmanın, iddiaları bu kadar alçakça dile getirmenin ve yargılarla bu kadar küçümsemenin Us ile üstün kılınmış insandan ziyade hayvana daha fazla uyup uymadığını sorgulayarak inceleyebilirler. Us bunların hiçbirini yapmazdı, çünkü Yaratıcı onu onunla iletişim kurabilsin ve azami mutluluğa erişsin, Us’un insan bedenine inebilmesi için kullandığı merdiveni kullanarak Sema’ya erişebilsin diye insanoğluna vermiştir.
Hermes Trimegistus bununla hemfikirdi. İlk ‘Pimander’ söylevinde Astroloji’deki insan bilgisinden bahseder: ‘İnsanoğlu yüce bir güce sahiptir, ancak yedi ilke eylemlerini yönetir; hepsi Us’unun işlevselliğine katkıda bulunup her biri özellikle genel harekete katkıda bulunur. İnsanoğlu önce zaman algısını kazanır, sonrasında Doğayı inceler, devamında dairesel harekete nüfuz edip onu analiz etmek ister ve son olarak da ateşe hükmedip onu yönetenin özünü anlar.’ Hermes Trimegistus’un bu sözleri kutsaldır; ruhu üstün makamlara yükseltir; mükemmelliğiyle İnsanoğlu’nun Yıldızların gerçek doğasını ve akışlarını bilebileceğini öğretirler, Tanrı’nın izniyle ona astrolojik bilimin ve metafizik tahminin kapısını açarlar. Ve ekler: ‘Tanrı İnsanoğlu’nu kendi suretinde yarattı, bu benzerlikten ötürü onu çok sever ve ona tüm yaratımlarının kullanımını (deneyim) bağışlar.’ Bundan dolayı Tanrı’nın üstün ve kutsal kıvılcımı ve ışık huzmesi doğal olarak kendini her anlamda üstün makamlara, hatta Tanrı’ya doğru yükseltmeye eğilimlidir, çünkü iradesine karşın tutuklu olduğu bu alçak dünyada Ruh (Latince ‘Spiritus’) tarafından yönetilmekte olup kendini karanlık bir zindanda bulmaktadır, kısıtlı ve iradesinin sınırları içerisinde. Kendi alanı olmasına rağmen oradan çıkamaz. Us ve Beden gerçek anlamda iki uç noktadır. Kendi doğaları Sıcak ve Soğuk veya Nemli ve Kuru’dan bile daha zıttır birbirine.
Dolayısıyla haklı olarak Yıldızların ve hareketlerinin hükmedici güçlerinin doğalarını ve eğilimlerini kapsamanın insan kapasitesini aşmadığı, Kutsal iradeye aykırı olmadığı, Us’un yardımıyla üstün makamlara erişilebildiği ve kutsal tefekkür halinde Tanrı ile iletişim kurulabildiği kararına varabiliriz. Ancak bedenin kalınlığı ve karanlığı ruhu körleştirip onu araçlarından men eder. Gözleri bağlanan ve böylelikle görülebilen objeleri kavrama yetisinin engellendiği bir kör gibi. İnsanoğlu Yıldızları Vahiy ile tanır, bu bilgi ise Kabala ile korunmuştur.

***

Bir yanıt yazın