2. ‘Ağırlık Merkezi-Güneş-Ay-Yıldızlar’, Maurice Nicoll
Great Amwell House’da, 29 Kasım 1947 tarihinde paylaşılmıştır.
Geçenlerde bir grupta “Ağırlık Merkezi nedir? Nasıl tanımlanır?” sorusu gündeme gelmişti.
Terimin Çalışmada kullanıldığı çeşitli anlamlarıyla birlikte gözden geçirilmesi gerekir. Burada da, Çalışmanın birçok noktasında olduğu gibi, mekanik ile bilinçli bir Ağırlık Merkezi arasındaki ayrımı yapmamız gerekir.
- Hayat olarak Ağırlık Merkezi. Burada İnsan kategorileri (İnsan No. 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7) devreye girer. İnsan No. 1, İnsan No. 2, İnsan No. 3 durumunda, “ağırlık merkezi” yaşama olan yaklaşımda kullanılan merkezi ifade eder. İnsan No. 1’in hayat ağırlık merkezi Hareket Merkezi ya da İçgüdüsel Merkez’dir. İnsan No. 2 her şeye duygusal olarak, ‘beğenme-beğenmeme’ yoluyla yaklaşır ve bu nedenle hayat ağırlık merkezi Duygusal Merkez’de bulunur. Benzer şekilde, İnsan No. 3 her şeye teorik, entelektüel olarak yaklaşır, bu yüzden hayat ağırlık merkezi Entelektüel Merkez’de bulunur. Bunlar mekanik insanlığın hayat ağırlık merkezleridir ve bu farklılıklar nedeniyle insanlar kendi aralarında anlaşamaz. Bu olgu Çalışmada “Dillerin Karışıklığı Çemberi” veya “Babel Çemberi” ya da basitçe “Hayat” olarak adlandırılır. Buna karşılık, Bilinçli İnsanlık Çemberi’ndeki insanlar – No. 5, 6 ve 7 – birbirlerini anlarlar.
- Ağırlık Merkezi’nin bir sonraki anlamı çalışmayla ilgilidir. Mekanikten Bilinçli İnsanlık Çemberi’ne geçiş, Hayat ve günlük stres ile zorlukların dışında bir şeyin yardımı olmadan imkansızdır. Bu nedenle Çalışma, Hayat’tan farklı bir 3. Güç olarak adlandırılır. Ağırlık Merkezi’nin bu ikinci anlamını konuşalım, ki bu anlam “Çalışma Noktası” ile, Çalışmanın önemli olduğuna dair içten bir his ile başlamalıdır. Çalışmadaki bir nokta değerlendirmeyle başlar.
Ay’ın yerçekimsel kuvveti, Dünya üzerindeki gelgit hareketlerini etkileyebilecek kadar güçlüdür. Şimdi ise Çalışma olduğumuz haliyle ‘Ay’ın bizi psikolojik olarak etkilediğini öğretir. Fiziksel olarak görülebilir Güneş, Ay, Yıldızlar vb. tarafından temsil edilen dış Evren de bizde – fiziksel olarak değil, psikolojik olarak – vardır. Dolayısıyla Çalışma, psikolojik olarak şunu söyler: “Kendimizde Ay’ı yaratmalıyız.” İnsan bir mikro-kozmos olup – tam anlamıyla olmasa da – makro-kozmosta yaşar. Fiziksel, görünür İnsan ve fiziksel, görünür Evren, başka – psikolojik – bir ölçekle de temsil edilir, ancak bu İnsanda tamamlanmış bir olgu değildir.
Ay, fiziksel olarak, kelimenin tam anlamıyla Dünya’dan daha alçakta, Güneş ise daha yüksektedir, Galaksi daha da yüksektedir ve bu böyle devam eder. Ancak Çalışma, görünen Evren’in dış sembolünün psikolojik olarak bizde olduğunu söyler. Öz’ün yıldızlardan geldiği söylendiğinde, bu psikolojik olarak, Öz’ün yüksek bir seviyeden geldiği anlamına gelir. Dışta, görünür olanın içte, görünmeyeni temsil ettiğini kavrayabiliyor musunuz? İçte ne varsa dışta da odur. Evet – ama görüyor musun? Görünür Evren ve kendinizde, karşılık gelen ölçekler vardır. Eğer solar (ç.n. Güneş’e ait) bir Bilince sahip olsaydınız, o zaman dış dünyada fiziksel Güneş olarak temsil edilen ilahi Güneş makamında olurdunuz, sadece içte olup içsel Bilinç aracılığıyla temas edilebilen psikolojik Güneş değil. Burada Yüksek Merkezlerden bahsediyorum.
Tarih boyunca insanlar dışarıda yer alan fiziksel Güneş’e tapındılar. Bununla birlikte ‘harfi harfine’ ile psikolojik, maddi ile manevi, dış ile iç arasındaki ayrımın zorluğu ortaya çıkar. Çalışmaya tutunmaya devam eden herkes için bu zorluk nihayet ortadan kalkar ve harika bir iç dünya deneyimi açılır. İnsan, sayısız Ay, Güneş ve Galaksilerden oluşan büyük Evren’de doğar. Nasıl ki annesi tarafından damgalandığı ise bu gerçeklik de onda bir iz bırakır. Bu iz onun iç dünyasında bir merdiven olarak temsil edilir. Yaratılışın Işığında bu merdiveni basamak basamak indiğimizde tüm diğer olası Işıklardan ayrılarak ait olduğumuz Işığı, Güneşi, Gezegenleri, Dünyayı, Ayı görürüz. Devasa bir makine görünür. Ancak, fiziksel temsili göz ardı edildiğinde, Evren hem İnsanın iç dünyasında hem de dışında yer alır. Dolayısıyla Çalışma, Ayımızı psikolojik olarak güçlü, inatçı alışkanlıklar oluşturan bir etki olarak ele alır.
Gurdjieff’in birçok kelimeyle dile getirdiği gibi “Ay’ın etkisi bir ağırlık gibidir. Organik Yaşamı kontrol eder, bu da Dünya’nın yüzeyini hassas bir film gibi kaplar. Bir sarkaç üzerindeki ağırlık gibidir. Etkisi, her şeyi olduğu yerde ve olduğu şekilde tutmaktır. Organik Yaşamı yiyecek olarak kullanır. Bu açıdan bakıldığında, Dünya’daki yaşam bir acı fabrikasıdır.” Çalışmanın başlarında, Bay Ouspensky bize şöyle demişti: “Kendinizde Ay’ı yaratmak gerekir. Bunun anlamını kavramaya çalışın.” Bu ne anlama gelir? Hayatın etkilerine karşı direnecek bir şey yaratmamız gerektiği anlamına gelir. Bazı kadim yazarlar bunu ‘hapisten kaçmak’ olarak adlandırdılar. Makineler olarak dış hayat tarafından yönlendiriliriz. Biz hayatın işlevleriyiz. Her şeye makineler gibi tepki veririz. Önce bunun gerçek olduğunu ve abartılı bir şekilde ifade bulmadığını görmek zorundayız. Bu mekanikliğin yavaş yavaş farkına varmak, uyanmanın başlangıcıdır. Unutmayın ki sadece kendiniz kendinize uyanabilirsiniz. Sizi uyandırmam mümkün değil. Eğer günlük izlenimlere olan tepkilerimizi değiştirebilseydik, eğer günlük hayatın üzerimizdeki alışılmış etkilerine karşı koyabilseydik, “kendimizde Ay’ı yaratıyor” olurduk. Bu nedenle, öğretildiği gibi, hayatın üzerimizdeki etkilerinden – hayattan değil – izole olmamız gerekir. Eğer bunu yapmazsak, mekanik yaşarsak – halihazırda bazıları bunun gerçekten ne anlama geldiğini öğrenmiş, sandalyede oturup hiçbir şey yapmaksızın bile mekanik düşünce ve hisler içerisinde olduğunu anlamış olmalıdır – eğer mekanik yaşarsak, “Ay bizi yer” der. Tüm enerjimizi alır, özellikle negatif olduğumuzda. Kendinize özgü hayatı algılama şekline yön verdiğini ve buna karşı çalışmanız gerektiğini fark edin. Bu uzun sürecek bir öz-gözlem gerektirir.
Kendinizi bir kimlikle tanımlamadığınız her vakit enerji tasarrufuna yol açtığınızı sıklıkla duymuş oldunuz. Bu anti-mekanik bir eylemdir. Bu, Özün Kendini Hatırlamasıyla birlikte gerçekleştirilirse daha yüksek bir enerji ortaya çıkar ve bununla birlikte Bilinç’te bir artış sağlanır. Hayatın kişisel olarak algılanan etkilerinden izole olmasına yardımcı olan üç ana şey vardır: Özün kendini hatırlaması, kişinin özdeşleşmemesi ve kişinin düşünmemesi. Bunlar, ‘kendimizde Ay’ı yaratmak’ anlamına gelir. Alışkanlıklara karşı çıkmak da aynıdır. Burada başlangıcı psikolojik alışkanlıklarla yapmak en iyisidir. Örneğin, negatif olma alışkanlığı, uykuda olma alışkanlığı, içsel hesap yapma alışkanlığı, nefret etme alışkanlığı, kendine acıma alışkanlığı vb. Ne kadar çok nefret ederseniz, kendinize o kadar çok acırsınız.
Çalışma, Dünya üzerinde yaşayan İnsanın birçok etkinin altında olduğunu söyler. Dünya, 48 yasa düzeninin – yani üzerinizde değişen spot ışıkları gibi oynayan etkilerin – altındadır. Ay ise 96 yasa düzeninin altındadır. Ay’ın etkisi altında olmak, en büyük mekaniklik altında olmak anlamına gelir ve bildiğiniz gibi bu bir erkeğin veya kadının her türlü olumsuz duygu, nefret, içsel düşünceler ve benzeri tarafından yönetilen, derin bir uyku halinde olduğu duruma karşılık gelir. Kişinin kendisi üzerinde çalışmasıyla, daha az ve daha iyi etkilere ya da yasalara tabi olması mümkündür. Bu yüzden Çalışmanın pratik öğretilerinde yer alan hususlar üzerinde çalışıyoruz. Bu talimatlara uymanın bir sonucu olarak Yaratılışın Işığı ile temsil edilen “Varlık Merdiveni”nde yükselebiliriz.
Ancak bu yükseliş sadece fedakarlık yoluyla mümkündür. Her zaman yaptığınız gibi davranmak ve yükselmeyi beklemek imkansızdır. Öncelikle, acılarınızı feda etmelisiniz. Tüm kendine acıma duyguları, kendini avutma eğilimleri, kibir, gizli ve saçma korkular, tüm duygusal düşkünlükler, içsel hesaplaşmalar, acıklı imgeler, iç çekişler, içsel homurdanmalar ve şikayetler artan Bilinç ateşinde yakılmalıdır. Yüksek yasalar altında adaletin bizim anladığımız anlamda olmadığını unutmayın. Yüksek adalet, göksel adalet, öldüğünüzde hesaplarınızın olmaması için kendimiz üzerinde çalışmaktır.
O zaman tek bir soru olarak şunu dile getirebiliriz: “Tüm bu zorluklara rağmen, kendinizi aşarak ne yaptınız?” Başka kaynaklarda ifade edildiği gibi: “Herkes, yaptığı işlere göre yargılanacaktır.” Ben de ekliyorum: “Hangi durumları dönüştürdünüz?” Evet, bu konu üzerinde düşünmek ve olabildiğince derin düşünmek son derece önemlidir. Bu ancak yanlışlıkla “kendiniz” zannedip tutunduğunuz ve size mutsuzluk getiren şeyin ne olduğunu anladığınız vakit mümkündür. Unutmayın ki, mekanik olarak tepki verdiğiniz şeyler, aldığınız izlenimler sizi temsil etmiyor, kendinizden gelmiyor. Bu bir makinedir. Bu, siz olmayan bir şeydir. Negatif bir sahnenin ortasında “Bu ben değilim” diyebilir misiniz? Eğer bunu yapabiliyorsanız, size tarif edemeyeceğim bir ölçüde rahatlayabilirsiniz. Yalnızca özdeşleşmemek içsel huzur getirir. Çalışmadaki gerçek deneyimlerin, bu düzeye ulaşmamış birine açıklanamayacağını anlayın. Bu, başka birine tadına bakmadığı ve belki de asla tadamayacağı lezzetli bir şeyin tadını tarif etmeye çalışmak gibidir.
Şimdi, en yüce anlamda, “Ay’ı kendimizde yaratmaya” başladığımızda, hayattan ayrı bir Çalışma-Cazibe Merkezi oluşturuyoruz. Bunu ancak hayatın üçüncü gücünden ayrı olan bir güç bizim için ve bizim içimizde yapabilir. Bu güç, hayattan ve “Ay”ın donuk, ağır, alışkanlık oluşturan mekanik etkilerinden türemeyen, Güneş’e giden Yan Merdiven’e çıkan ve çıkarken bizim için izlenebilecek bir yolun temellerini atan zarif kişilerden türetilmiş, psikospiritüel bir kuvvettir.
Bu, kendinizde “cazibe merkezi” oluşturma konusundaki ilk ve en büyük fikirdir. Ancak bu “cazibe merkezi” ile bir insan, No. 4 İnsan olarak adlandırılan o varlık düzeyine ulaşabilir – tüm merkezlerin çalışmaya başladığı ve her merkeze uygun şeylerin çelişkili olmadığını, tıpkı sonbaharın ilkbahara bir çelişki olmaması gibi, görebilen bir insan.
Bir yanıt yazın