Bibliyoterapi
Kuluçka Uygulaması (Tapınak Uykusu) Hakkında
Çeviri: Nalan Özkan Lecerf
“… Özetle Güneşin Kızları onu (Parmenides’in şiirinin girişinde kendisini) canlıların dünyasından alıp ait oldukları yere geri götürmek için geldiler. Burada tasvir edilen karışıklıktan netliğe, karanlıktan aydınlığa bir yolculuk değildir. Aksine, Parmenides’in anlattığı yolculuk tam tersini betimler. Kendisi ilahi koruma olmaksızın hiçbir insanın hayatta kalamayacağı nihai geceye doğru yolculuk ediyor. Yeraltı dünyasının kalbine, ölüler dünyasına götürülüyor.
Ancak o zaman yöneltilmesi gereken çok temel bir soru var. Antik Yunan’da mitsel ya da efsane olmayan bir karakterin, etten kemikten gerçek bir insanın bilinçli, kasten, bilerek başka bir dünyaya yolculuk etmesi ne anlama geliyordu? Ve bilhassa sorulması gereken, böyle bir insanın nasıl olur da hayattayken aşağıya inebilmesi veya ölülerin dünyasına indiğini iddia etmesi, orada yaşayan güçlere dokunup onlardan ders alması ve sonrasında yaşayanların dünyasına geri dönmesi mümkündü?
Bu soruların cevabı son derece basittir. Ölüler dünyasına yolculuk yapmak, ölmeden önce ölmek için (ç.n. fiziksel ölümden önce nefsi törpülemek) çeşitli insan grupları arasında belirli ve yerleşik bir teknik vardı. Bu teknik kişinin kendisini karanlık bir yerde izole etmesini, tam bir sessizlik içinde uzanmayı, saatlerce veya günlerce hareketsiz kalmayı içeriyordu. Önce beden sonra zihin sessizliğe bürünüyordu. Bu dinginlik başka bir dünyaya, mutlak bir paradoks dünyasına giriş, tamamen farklı bir farkındalığa erişim sağlıyordu. Bazen bir rüya gibi olup ama gerçekte olmayıp, uyanıklık veya uykudan oldukça farklı üçüncü bir bilinç düzeyi olarak betimleniyordu.
Bu yöntemde başvurulan teknik bir dil, tam tamına efsanevi bir coğrafya mevcuttu. Yunanlılar ve ardından Romalılar bu tekniğe ‘kuluçka uygulaması (ç.n. tapınak uykusu) ismini verdiler.”
*
“…Tanrı Apollon’a gelince: Tıpkı insan Parmenides gibi, Apollon da olmadığı şeye dönüşmüştür. O, aklın, tüm parlaklığın ve açıklığın, netliğin ve ışığın tanrısı haline getirildi. Şüphesiz Yunan mitinde güneşle ve özellikle Parmenides için çok önemli olan Güneşin Kızları ile çok yakından bağlantılıydı.
Nedenine bakalım.
Güneşin Kızları tarafından yuva olarak adlandırılan yer gibi, Apollon’un evi varoluşun en uç noktalarında olup doğu ve batının bir olduğu en uzak kuzeyde, göklerin yeraltı dünyasına daldığı ve güneşin gecenin derinliklerine battığı yere yakındır.
Özellikle Anadolu ve Güney İtalya’da Apollon kuluçka uygulaması ve karanlıkla, gece yarısı, yeraltı dünyası ve oraya giden mağaralarla olan bağlantılarıyla tanınırdı. Yeraltı dünyasının tanrıçası ve ölüm kraliçesi ile olan bağları çok samimi ve gizemliydi. Bu tanrıça-kraliçenin yuvası Gece ve Gündüz’ün kapılarının hemen ötesinde, Tartarus’un uçurumu ve Gecenin Konaklarının hemen yanı başında olup Adalet tarafından korunuyordu. Bu kraliçenin adı Persephone idi.
Persephone kendisine ulaşmayı başaran inisiyeleri sağ elini uzatarak sıcak bir şekilde selamlayan, onları kabul edip, insan mantığına meydan okuyan bir nezaketle evine kabul eden tanrıçadır. Kendisi genellikle kasıtlı bir belirsizlikle ‘tanrıça’ olarak anılırdı. Adını zikretmemek daha iyi bir yaklaşım olduğu düşünülürdü.
Apollon’un kendisi ise yalnızca bilmecelerin, belirsiz kehanetlerin, imkansız bilmecelerin derinliklerinde gömülü bulunan bir berraklığın tanrısıydı. Söz konusu netliğe ulaşmak o kadar zor ancak kendisi bir o kadar da değerliydi ki, insanların hayatlarını riske atmaya hazır olmaları gerekiyordu.”
Bir yanıt yazın